Haber Detayı
Servis Listesi

Metin Akdaş, Ekonominin seyrini değerlendirdi.
SİNAN DOĞAN'IN RÖPORTAJI...
Türkiye ekonomisindeki makro ekonomik dengelerde yaşanan kırılma, sanayide birbiriyle çelişen eğilimlere yol açıyor. Rekabet kıskacından kurtulmaya çalışan yerli sanayici üretimini yurtdışına taşımaya çalışırken, özellikle Avrupalı sanayiciler Türkiye’de satın almalara ve yeni yatırımlara soyunuyor.
Tire Organize Sanayi Bölgesi Müteşebbis Heyet Başkanı Metin Akdaş, Avrupalı sanayicinin tedarik kanallarını bölgeselleştirecekse ve katma değerli ürün üretecekse adresinin Türkiye olduğunu belirterek, “Ülkemiz uluslararası yatırımcı için vazgeçilmez bir ülke” dedi.
Yerli sanayici için “Kur baskısı maliyetlere de etki ettiği için rekabetçiliğimizi kaybediyoruz” ifadesini kullanan Akdaş, “ Alın teri değil akıl teri akıtıp, Yeşil Dönüşüm ve Dijital Dönüşüm ile üretim desenini değiştirmek zorundayız” diye konuştu. Akdaş, çok sayıda uluslararası yatırımcının bulunduğu Tire Organize Sanayi Bölgesi’nde yaptığımız söyleşide sorularımıza yanıt verdi:
“ENFLASYON HALK DÜŞMANIDIR”
2025 yılının Mart ayından ve Tire Organize Sanayi Bölgesi’nden Türkiye ekonomisi nasıl görünüyor?
Bir kere zamanında yapılmayan doğruların ya da zamanında yapılan yanlışların sonucunu yaşıyoruz şu an. Özellikle piyasayı rahatlatmak adına inanılmaz derecede düşük faizli ama maliyeti çok yüksek kredilerle piyasa fonlandı. Ülkede inanılmaz bir açık oluştu. Merkez Bankası rezervleri neredeyse dibe indi. O sürecin sonunda geldiğimiz noktanın bugün neticesini yaşıyoruz. Şu an yapılanların bir kısmı doğru şeyler. Özellikle Sayın Mehmet Şimşek Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine geldikten sonra enflasyonu düşürmek için bir politika uyguluyor. Geçenlerde Eski Cumhurbaşkanı rahmetli Süleyman Demirel’i dinledim. 1991 seçimlerinde yaptığı konuşmada enflasyon için “halk düşmanı” diyor. Üç yılda yaşanan sıkıntıları düşündüğümüzde o tanımın ne kadar doğru olduğunun farkına varıyoruz. Enflasyon bir anlamda servet transferi, gelir dağılımında inanılmaz bozulma demek. Bir müddet daha bu sıkıntılı süreci yaşayacağımızı düşünüyorum.
Sanayici iş kapasitelerini büyütmek için finansman bulabiliyorlar mı?
Bugün asgari ücretin dolar bazındaki değeri 300-350 dolardan 800 dolara yükseldi. Bu güzel bir şeymiş gibi görünüyor ama 300 doları alan 800 doları alandan daha mutlu yaşıyordu. İnanılmaz bir paradoks var. Maliyetler özellikle bizim sanayiciler açısından inanılmaz baskı oluşturuyor. Kurun doğru gelişmemesinden kaynaklanan bir şey bu. Zamanında faizleri aşama aşama yükseltmedikleri için faiz artışlarında çok hızlı bir süreç yaşadık. Baskılanan şeyler patlıyor. Patlayınca da her yere sıçrıyor. Firmalar krediler ulaşamıyor. Krediyi bulsa bile teminatlandıramıyor. Bu yüksek faiz politikasının neticesinde piyasada para dolaşımı olmadığı için iş hacimlerinde çok ciddi biçimde daralma var. Kendi sektörümdeki tesisler çalışıyorsa dışarıya üretim yaptıkları için çalışıyorlar. Bizim firmamız da buna dahil. Ben üretimin yarısını ihracata gönderiyorum.
KUZEY AFRİKA’YA KAÇIŞ VAR
İhracatçı sipariş alamadığını, fiyat tutturamadığını söylüyor. Sanayi kesiminde durum nedir? Bölgeden yurtdışına taşınma eğilimi var mı?
Kur baskısı maliyetlere de etki ettiği için rekabet koşullarını kaybediyoruz. Emek yoğun işlerde Afrika’ya doğru bir kaçış var. Tekstilde Mısır, Cezayir, Tunus’a kaçış yaşanıyor. Bölgemizden firmalar da gidiyor. Bizim hitap ettiğimiz pazarlar ise ülkelerini, tedarik kanallarını değiştiriyor. Bunu önlemenin yolu kurun bir miktar yüksek olması ve kendi seyri içinde yükselen bir tren içinde devam etmesidir. Neticede firmaların sağlıklı biçimde gelişebilmeleri, ülkenin refaha ulaşabilmesi için ucuz kaynak yaratmak gerekiyor. Biz öz kaynak fakiri bir ülkeyiz. Topraklarımızdan petrol fışkırmıyor. Ancak çalışarak, üreterek zenginleşebiliriz. Bunun için mutlaka üretim yapımızı değiştirmeliyiz. Girdilerimizi değiştireceğiz ama çıktılarımı da değiştireceğiz. Katma değerli ürünlere yönelmek zorundayız.
Pandemi dönemi ile bugün arasında Avrupa’nın tedarikçisi olmamız ile ilgili nasıl bir fark var?
Pandemi öncesi Avrupalılar için Pakistan, Vietnam, Tayvan, Filipinler gibi ülkeler vardı. Şimdi Afrika pazarları öne çıktı. Avrupalı firmalar pandemide küreselleşmek yerine bölgeselleşmeye gittiler. Türkiye’nin pandemiden daha az etkilenmesinin bir sebebi Avrupa pazarlarına yakınlığıydı. Ama pandemi sonrası normale geçiş başladığında daha rekabetçi ülkeler Türkiye’nin önüne geçmiş durumdalar. Bizim mutlaka ikiz dönüşümü, Yeşil Dönüşüm ve Dijital Dönüşümü sağlamamız lazım. Ben bu dönüşümü alın terinden akıl terine geçiş olarak tanımlıyorum. Artık akıl teri akıtmamız lazım. Biz başka bir çağa evrildik.
YABANCILAR GELMEYE DEVAM EDECEK
Bölgenizdeki firmaların yatırım eğilimi ne durumda?
Bakın, Avrupa’da CEO’ların katıldığı bir iş forumunda 70 CEO’nun 53’ü önümüzdeki süreçte personel sayısını artıracaklarını söylüyorlar. Yani dijital dönüşümle beraber nitelikli iş gücüne ihtiyaç artacak. Katma değerli ürünü mesleği olmayan insanla yapamayız. Bu süreç aynı zamanda “personel çıkartacağız, işleri robot sistemlerine yaptıracağız” süreci değil. Çünkü hacimler büyüyor. Bir de damarlarına yatırımcı ruhu işlemiş bir girişimcinin işten ayrılması çok zor. Bizim bölgemizde de yatırım yapmak isteyen onlarca firma var. Verilmiş dilekçeler var. Yer tahsislerine başlayacağız. Ben kendi işyerimde kapıdan dışarı attığımda, iyileştirme gerektiren birçok yatırım önerisi geliyor arkadaşlarımdan. İyileştirme yatırımı da çok önemli. Uluslararası alanda rekabet edebilmek için ya verimliliğini artıracaksın ya da teknolojini değiştireceksin. Bizim tarz ülkelerde KOBİ tarzındaki firmalarda verimliliğe yönelik yatırımlar daha az maliyetli olabiliyor. Bölgedeki sanayiciler de yatırımlarına devam ediyorlar.
Tire Organize Sanayi Bölgesi küresel yatırımcıların çok olduğu bir bölge. Yeni yatırımcılar var mı?
Büyük sanayi tesislerinin tedarik kanallarını bölgeselleştirmeyi seçtiğini söylemiştim. Türkiye konjonktürel olarak bu konuda çok iyi. Bir de katma değerli ürün üretmeniz lazım. Bu ikisini birden yapacaksınız, bunu Mısır veya Tunus’ta yapamazsınız. O nedenle Türkiye vazgeçilmez bir ülke. Yetişmiş insan gücüne, Ar-ge kültürüne sahip. Sanayisini tamamlamış ve uluslararası pazar ile entegre bir ülke. 90 milyon nüfusu ile Türkiye’nin kendisi de bir potansiyele sahip. Diğer yandan Avrupa sanayiden çekilmeye başladı. Yatırımcının gideceği AB ülkeleri Almanya’dan farksız artık. Bu yüzden bize gelmeye devam edecekler. Türkiye bu bölgenin üretim üssü olmaya en büyük adaylardan birisi. Ben iklimlendirme sektöründen biliyorum. 10 yıl önce Avrupa’nın hatta dünyanın en büyüğü İtalya iken, şu an Türkiye üretim üssü konumunda. Panel radyatörü üretiminde dünyada birinciyiz. Birçok sektörde de bir numarayız. Türkiye kolayca vazgeçilecek bir ülke olsaydı, çoktan vazgeçerlerdi.
“HALKA ARZI TAVSİYE EDİYORUM”
Trump sonrası ABD ile Avrupa Birliği yarılması Türkiye’ye ne getirir?
Ben bu durumun suni olduğuna inanıyorum. Bugün konuşuluyor, iki ay sonra ortadan kalkar. ABD ile Avrupa arasındaki sorunun geçici olduğuna inanıyorum.
Yönetim Kurulu Başkanı olduğunuz Dinamik Isı firmasının hisseleri bugün Borsa İstanbul’da işlem görüyor. Borsaya açılmaktan memnun musunuz? Sizin gibi sanayi işletmelerine tavsiye ediyor musunuz?
2020 öncesi yabancı ortaklık görüşmeleri yaptık ama gerçekleştiremedik. Oysa iş planlarını yapmıştık. Kaynak lazımdı. En azından hisselerinin bir kısmını halka arz etmek geldi aklımıza. İki önemli avantajı vardı. Biri şirketi siz yönetmeye devam ediyorsunuz. İkincisi şirket sizin felsefenizle büyümeye devam ediyor. Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı ile bir araya geldik. Başkan şirketimizin ekonomik tablosuna bakıp “Senin paraya ihtiyacın yok. Neden giriyorsunuz borsaya?” dedi. Ben de “Siz bugünü görüyorsunuz. Şirketin önünde açık kulvarlar var. Yolun bir bölümüne gelindiğinde kaynak lazım olacak” yanıtını verdim. Şirketi kendi kasası gibi göreceklere “girmeyin” diyorum. Bizim gibi kazandığını daha çok istihdam sağlamaya, yatırıma aktaracaklara halka arzı tavsiye ediyorum.